14 Ocak 2011 Cuma

"EVvel mekân içinde" / "Once upon a time...a place"








"EVvel mekân içinde"
                                                                                   bir ev sergisi...
Bireysel ve toplumsal kimliklerin oluşmasında beden ve Ev ilişkisinin önemli rolü vardır. Bachelard’a  göre “Ev, beden bulan bir benliğin parçası haline gelir. Ev bedenin içindedir”.

Game ise Ev’i “korunma, sığınma, bütünleşme ve bir arada tutmanın benlik oluşturucu ilklerine işaret etmektedir: yani Ev devamlılık sağlamakta, öznenin dağılmasına bir tezat oluşturmaktadır”.

Ev, sakinlerinin kullanım şekli ve ilişkiler türüne göre hem özel alan hem de kamusal alan olarak ele alınabilir. Kamusal ile özelin kesiştiği, paslaştığı ve restleştiği “Arada” bir mekandır Ev.

Özel alan olarak Ev; dünya, kıta, ülke, bölge, kent, semt, mahalle/köy, sokak  gibi genelden özele, içe doğru bir küçülme gösteren kamusal yerleşkelerin merkezinde konumlanması itibariyle din, kültür, bilim, ekonomi, sanat ve siyasetten bağımsız düşünülemez.

Ev’i özel alandan kamusal alana geçiş/araalan, “Eşik” olarak ele almak da mümkündür. Ev belli bir üretim, tüketim, dönüşüm mekanı olarak ele alındığında bu özel alan kamusal alana geçiş için bir soyunma/hazırlanma/dinlenme odası olarak da düşünülebilir.

Ve Ev mekanın ilk/saf halidir. Bir şehir, bir ülke hatta bir imparatorluk bile ev mantığının büyütülmüş, genelleştirilmiş halidir; korunma, ekonomi, popülasyon, üretim, kurallar…

Bu sergi, bir eve dönüş, bir kendine yöneliştir. Evi tekrar gözden geçirmektir.
Gerçek öyküleri, gerçek zaman ve gerçek mekana en yakın yerinden yakalayabilme çabasıdır.
Ev’de olmaktan ziyade Ev’in kendisini yaşamaktır.
Kendi yan(ıl)sımasını bir aynada izlemekten çok başkasının öyküsünde kendine bir rol biçmektir. Belki de hiç yaşamadığı bir gerçekliği başka bir hikayede kendine mal edebilmektir.
Marx’tan alıntıyla “Toplumsal Aralık” oluşturmaktır.

Empatidir…
                                                               

                                                                                          Küratör: Seçkin Aydın



"Once upon a time...a place"

                                                a home exhibition...
In the formation of Individualistic and socialistic identities, the being and home indeed play an important role. According to Bachelard, “Home becomes a piece of the identity which finds its body within. Home is, therefore, inside of the being”.
Game, however, points out the principles of “protection, sheltering, integration and holding it together; meaning, home not only provides continuity but also opposes to the dispersal of the being”.
Home, depending on the usage and the type of relations attached to it, becomes both private property and a public sphere. Among the intersection, interaction and the unwinding of both public and private, is when such a thing, home, exists.  
As a private sphere Home cannot be considered independent from religion, culture, science, economy, art and politics because of the fact that it is in the center of public allocation units which become smaller, from general to specific; such as; the world, continent, country, region, city, town and the village.
Home can be considered as the threshold in which the transition from the public sphere to private is made self-evident. If considered as a place of production, consumption and transformation, Home can also be thought as the preparation/rest/dressing room for the transition from private to public.
And Home is the first/pure state of space. A city, a country, even an empire is the enlarged and generalized version of the understanding of home: protection, economy, population, production, rules…
This exhibition is an arrival to home and a rediscovery of one’s self. It is revising Home, once again. It is the effort of capturing the real stories as close to the real time and real space as possible.
Rather than being home, it is, in fact, living Home itself.
Instead of watching the reflection/ dillusion in the mirror, it is the action of taking a role in one’s story.  
Or maybe it is the arrogation of an unlived reality in another story.  
In Marx’s words, it is composing the “Social Space”.
It is an empathy…

                                                                 
                                                                                      Curator: Seçkin Aydın
Sanatçılar/Artists:

Aşkın Adan
Gülçin Aksoy
Nancy Atakan
Samet Aydın
Hüsnü Dokak
Dilek Güneş
Aslı Işıksal
Gözde İlkin
Fatoş İrven
Uğur Orhan
Şefik Özcan
Necla Rüzgar
Menekşe Samancı
Barış Seyitvan
Özlem Tekdemir
Yasemin Nur Toksoy

1 yorum:

  1. Dostum Seçkin Aydın'a böylesine dinamik, sıradışı, sürprizlerle dolu bir sergiyi gerçekleştirdiği için ve harcadığı olağanüstü emekten dolayı teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.

    YanıtlaSil